Aslında sırada bekleyen çokca gezi rehberi olmasına rağmen Instagram‘dan sorular gelince anladım ki bu ara Lviv gezisi planlayanlar çok. O yüzden şimdilik kısa notlarımı buraya da yazıyorum ki belki birileri faydalanır. Detaylar sonra yine burada olacak.
Avrupa
Sevdiğimiz arkadaşımız Barış, Milano’daki Formula 1 Yarışlarını izlemek isteyince bayramdan istifade biz de peşine takıldık ve 4 günlük bir Milano gezisi çıktı ortaya.
Milano birçok kişinin geçerken uğradığı, işi düşmedikçe pek vakit geçirmediği bir yer. Aslında biz de geçen sene yaptığımız büyük İtalya turumuzda es geçmiştik Milano’yu ama bu sefer 4 koca günümüzü oraya ayırdığımız için detaylı araştırmaya başlayınca ne kadar yanıldığımızı gördüm. Gezecek görecek ne çok yeri varmış; tarihi yerleri, alışveriş caddeleri, Brera’sı, Corso Como’su, Isola’sı derken daha gitmeden sevmiştim Milano’yu. Gidince de hiç hayal kırıklığına uğratmadı beni / bizi ?
Milano tipik Roma, Floransa şehirlerinden biraz daha farklı. Onlar gibi daracık ve her tarafından tarihi eser fışkıran sokakları çok yok ama sadece Duomo-moda-alışveriş de değil. Bir tramvay/taksi ya da yürüme mesafesindeki yakın bölgeleri görmezseniz eksik kalır. Romantik kanallar bölgesi Navigli’si, bohem Brera’sı, Corso Como’su, sokak sanatları ile meşhur Isola’sı ve yeni hareketlenen Tortona’sı ile çok daha fazlasını içeriyor.
Milano yeme içme rehberinden önce aşağıdaki yazıları okumak isteyebilirsiniz:
Milano Gezi Rehberi
Milano Bölgeleri
Milano’da yeme içme
Luini
La Rinascente’nin yan sokağında bulunan Luini, Panzerotti yemek için Milano’daki en doğru adres. Zaten önündeki uuuuzun kuyruktan da doğru yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Panzerotti de nedir derseniz bizim pişilerimize benzeyen ama biraz daha kalın yapılı bir hamur işi ve pişiden daha az yağlı. İçi de peynir ıspanak vb çeşitlerle dolu. İçi etli olanları da varmış. En meşhur Panzerotti’leri mozeralla domatesli olanı ama ben ıspanaklıyı da çok sevdim. Otelimizin kahvaltısı pek bana göre olmayınca bir kaç gün kahvaltımı buradan yapma şansım oldu. Hem sabah erken saatlerde geldiğinizde o kuyruktan eser olmuyor. Luini’de oturma yeri yok Panzerotti’nizi alıp yola koyuluyorsunuz ya da herkes gibi bir kapı önüne oturup afiyetle yiyorsunuz. Bu arada Luini sadece Panzerotti yapmıyor bir çok tatlı tuzlu çeşit mevcut. Arkadaşım bir gün içi çikolata parçacıklı bir kurabiyesinden yedi kendinden geçiyordu nerdeyse )
Kesin kesin buraya uğrayın!
Tripadvisor puanı: 4 (12.859 inceleme)
Pina Cafe Pizza Restaurant
Pina Cafe Pizza Restaurant merkezde tam Duomo’nun karşısında. Ben burda 4 peynirli pizza ve Penne Arabiata makarna yedim, 2’si de güzeldi. Carbonara yiyenler masadan pek memnun kalkmadı yalnız. Bulunduğu yer itibariyle fiyatlar lezzete oranlar biraz pahalı tabi. Tripadvisor puanı oldukça düşük, yani tabi Milano’daki en lezzetli yemekler burada değil ama bu kadar düşük puanı da hak etmemiş bence.
Tripadvisor puanı: 1,5 (54 inceleme)
Galleria Restaurant & Pizza
Burası Galleria Vittorio Emanuele II’nin içinde biz de tesadüfen oturduk burda ama çok beğendik ve 2 günümüzde burada yemek yedik. Pizzaları odun fırınında yapılıyor. Menüde 26 çeşit pizza var. Ortamı da çok nostaljik.
Ben ilk gün Gnocchi yedim; etrafı çok ince hamur sarılı ufak patates parçaları gibi düşünebilirsiniz bunu. Üstünde de domates sos ve kaşar var. Ben bir patates aşığı olarak bunu pek sevmedim. Ama benim tabağımdan deneyen herkes sevdi. Bende de bir sorun olabilir. Kendiminkini sevmeyince hop tabağımı tabi ki Alp’inkiyle değiştirdim. Saolsun huyumu bildiği için genelde benim de yiyebileceğim şeyler söyler. O da Capricciosa (Domates, mantar, mozarella, enginar kalbi ve zeytin) yiyordu ben kapmadan önce. Ben bu pizzaya bayıldım hele enginar seviyorsanız kesin tavsiye.
Calzone yiyenler de masadan çok memnun kalktı. Calzone benim ilk defa gördüğüm bir pizza. İnce hamurlu kapalı şiş bir pizza geliyor önünüze. Etsiz çeşidi menüde yoktu ama konuşulursa bence etsiz versiyonlarını da yaparlar diye düşünüyorum.
Bir de burada Greek salata söylemiştik gelen salatanın klasik Greek salatayla bir ilgisi yok; semizotu, soğan, domates, peynir ve zeytinle servis yapılıyor. Ama zeytinyağına da zeytinlerine de ba yıl dık! Çok çok iyiydi! Hala sayıklıyorum o derece!
Fiyatları da Galleria içinde diye sizi çok korkutmasın. Öyle uçuk pahalı değil; örneğin Capricciosa 13 Euro, Calzone 13-16-20 Euro arası
Tripadvisor puanı: 4,5 (1,212 inceleme)
MAIO Restaurant
Maio, La Rinascente alışveriş merkezinin en üst katında.
O gün aç olmadığım için ben burada bir şey yemedim ama masadaki herkes et yedi ve hiç ama hiç beğenmediler. Daha önceki senelerde daha iyi yemekler varmış ama ya el değiştirmiş ya ada bir aşçı değişikliği olmuş belki de.. Aslında duomo’yu tepeden gören manzarasıyla güzel bir ortamı vardı halbuki. Fiyatlar da genel Milano ortalamasına göre bile biraz daha pahalı..
Tripadvisor puanı: 4 (1.605 inceleme)
Terazza Aperol
Burası Duomo’yu harika gören manzarasıyla kalpleri fethediyor. Tahmin edersiniz ki Duomoyu boş bulup fotoğraf çekmek imkansıza yakın ama buranın kuş bakışı sayesinde Duomo ile başbaşa kalabilirsiniz. Sabah saat 11:00’de açılıyor. Ve önünde daha açılmadan kuyruk oluşuyor. Fiyatlar böyle bir yere göre normal.
Tripadvisor puanı: 3,5 (1.519 inceleme)
Amorino
Milano’nun meşhur dondurmacılarından.. Biz Brera’daki şubesinden yemiştik ama Galleria içinde ve Navigli Bölgesinde de birer şubesi var.
Tripadvisor puanı: 4 (545 inceleme)
Milano’nun diğer meşhur dondurmacısı ise Grom
Motta
Galleria Vittorio Emanuele II’nin girişinde bulunan Motta da ise birşeyler içerken gelen geçen şık İtalyanları izlemek çok keyifli.
Tripadvisor puanı: 3,5 (83 inceleme)
Tram Ristorante ATMosfera
Atmosfera, bir tramvay ama bildiklerinizden değil. Akşam saat 20:00’de Piazza Castello’dan kalkıp Milano’yu dolanıyor ve bir yandan da siz yemeğinizi yiyorsunuz. Rezervasyon gerekli. Online rezervasyon ve detaylı bilgi (menü, vejetaryen menü, harita vs) için: https://www.atm.it/en/AltriServizi/TempoLibero/Pages/ATMosfera.aspx
Tripadvisor puanı: 4,5 (512 inceleme)
Bizim deneyimleme fırsatımız olmadı ama çok ilgimizi çekmişti.
Milano’da Alışveriş
Evet Milano diyince hemen akıllara moda ve alışveriş geliyor. Milano lüks ve orta segment pek çok markaya ev sahipliği yapıyor. Alışveriş üzerine kurulu caddeleri, outletleri haricinde de Duomo etrafında şöyle bir dolansanız bile kendinizi alışveriş yaparken bulmanız çok olası 🙂 “Milano modanın kalbi” deyişini ise sokağa çıktığınız anda hissediyorsunuz. Herkes şık ve bakımlı
La Rinascente
Duomo meydanında bulunan La Rinascente, içinde dünya markalarını barındıran çok katlı bir mağaza. En alt katında çok çeşitli ve değişik ıvır zıvıra ve ev dekorasyon objesine ulaşabilirsiniz. Gezi severler için de çok sayıda “gittiğiniz yerleri iğneleyebildiğiniz” dekoratif harita mevcut.
En üst katında ise İtalyan gurme ürünler alabileceğiniz market, bir sushi bar ve Duoma manzaralı restoranlar mevcut.
Quadrilatero d’Oro – The Rectangle of Gold -Altın Dörtgen
Altın Dörtgen, Milano’nun lüks dükkanlarıyla ünlü 4 caddesini kapsayan alana verilmiş isim. Temsili bir dörtgeni andırdığı için “Altın Dörtgen” olarak anılıyor. Via Montenapoleone, Via della Spiga, Via Manzoni ve Via Sant’Andrea caddelerinden oluşuyor. En meşhur cadde: Via Montenapoleone.
Biz bu dörtgene uğramadık açıkcası ama Milano’nun bir çok yeri zaten alışveriş ve moda üzerine kurulu.
Peck
Peynir, makarna gibi İtalyan lezzetler alabileceğiniz bir mekan ama biz bir Pazartesi sabahı gittiğimizde Pazartesi sabahları kapalı olduğunu hüsranla öğreniyoruz.
Kiko Milano
Bu İtalyan ve hatta Milano’lu makyaj markasından ufak da olsa bir şeyler almalı. Kaliteli ve uygun fiyatlı oluşu yanısıra hayvanlar üzerinde deney yapmayan bir marka olmasıyla da gönülleri fethediyor.
Kryolan
Yine hayvanlar üzerinde deney yapmayan profesyonel makyaj markası Kryolan’ın bir şubesine Milano’da ulaşabilirsiniz.
Adresi: Piazza Fontana 6 20122 Milano
İlginizi çekerse Milano’ya geliş sebebimiz İtalya Grand Prix – Monza yazısını da okumak isteyebilirsiniz.
Ayrıca instagramda paylaştığım tüm Milano fotoğraflarına #MaviBavulMilanoyuGeziyor etiketi ile ulaşabilirsiniz.
Milano Gezi Rehberi ‘nde bahsettiğim gibi Milano’ya esas geliş sebebimiz, Grand Prix Yarışları olarak da bilinen Formula 1 (kısaltması F1) yarışlarıydı. İtalya Grand Prix, İtalya’nın Milano’ya 20 km uzaklığındaki Monza şehrinde yapılıyor. Formula 1’deki en uzun pistlerden biri olan Monza Pisti’nin tam adı: Autodromo Nazionale Di Monza. Ayrıca F1’deki “En Hızlı” pist ve F1’in en eski pisti burada. Formula 1 Ferrari taraftarları Monza Pisti’ni, “Tapınak”, “Mabed” olarak nitelendiriyor.
Çok anlamasak da son gün biz de yarışı izlemeye gittik. Biz kalabalık olduğumuz için taksiyle gitmeyi tercih ettik. Otelden yaklaşık 40 dk sürdü ama ulaşım için tren gibi daha uygun bütçeli seçenekleriniz de var.
Pistin olduğu alanda çok sayıda yeme içme alanı ve tişört, şapka, bayrak vb şeyler satan standlar var.
Yarış bittikten sonra piste inmek bir gelenek. Biz de eksik kalmadık tabi.
Ve pistten bir parça götürmek… bazıları bu geleneği biraz abartmış
Önemli not: Etkinlik alanındaki tuvaletler gerçekten rezalet. Bizdeki festival konser alanlarındaki prefabrik tuvaletleri düşünün sadece onlardan var ve biz uğradığımızda gerçekten çok çok pisti. Öncelikle buna göre önlemlerinizi almanızda fayda var. (Önlem ?) Hayat kurtarıcı bir bilgi de vereyim; yarış bittikten sonra VİP alanı arkasında bulunan tuvaletler halka açılıyor. Biraz dişinizi sıkıp bunları kullanabilirsiniz.
F1’den hiç anlamadığım için benim verebileceğim kısıtlı bilgiler bunlar ama Barış’la sizin için ayrıca ufak bir soru cevap yazısı hazırladık:
Öncelikle kendinden biraz bahsedebilir misin?
Merhaba ben Barış Çiftçi, 21 yaşındayım. Sabancı Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji, Genetik ve Biyomühendislik bölümünde okuyorum. Hobilerim arasında motorsporları, bilgisayar oyunları ve fotoğrafçılık yer alıyor. Ayrıca kısa bir süre önce model araç biriktirmeye başladım. Şu anda 4 adet Formula 1 aracım var. Daha fazla olmasını ben de istiyorum ancak Türkiye sınırları içerisinde model Formula 1 aracı bulmak hiç kolay değil maalesef.
Formula yarışlarını ne zamandır takip ediyorsun?
Formula 1 yarışlarını 2001 yılından beri takip ediyorum. Küçüklüğümden beri arabalara merakım var ve Formula 1 araçları beni hep cezbetmiştir.
Monza pistinden biraz bahsedebilir misin?
Autodromo Nazionale Monza pisti İtalya’nın Monza şehrinde yer alıyor. Bu şehir tarihi dokusunu korumakla beraber Milano şehrine de çok yakın. Aralarındaki mesafe yaklaşık 20 km. Monza pisti 1922 yılında inşa edilmiş ve sadece motorsporları için inşa edilen olan 3.cü pist. Monza pistinin bir diğer adı da Hız Tapınağı (Temple of Speed). Çünkü bu pist takvimdeki diğer pistlere oranla daha fazla düzlüğe sahip ve bir turun yaklaşık %80 i tam gaz geçiliyor.
Büyük hali için tıklayınız
Büyük hali için tıklayınız
Büyük hali için tıklayınız
Bu pistin bir de özel bölümü var. Bir oval yarış sahası. Ancak bu oval kısım en son 1969 yılında kullanıldı. Kullanılmamasının sebeplerinden biri de çok tehlikeli bir eğime sahip olması.
Pist pilotlara göre en zevk aldığı pistlerden birisi ve yarış arabalarındaki arka kuyruk ayarı en az hava direnci gösterecek şekilde ayarlanıyor. Pilotların bu pisti sevmelerinden biri de Tifosi (İtalyanca taraftar demek). Tifosi Ferrari’nin taraftarlarına verilen bir isim ve Monza pistinde oturulan yerleri kırmızı bir renk kaplamakta. Bu pisti diğer pistlerden farklı kılan bir özellikte diğer pistlere göre arabalara daha yakın oturulması. Pistin kullanılan kısmıyla oturulan kısım arası mesafe kısa ve bu da oradaki atmosfere ek bir katkı sağlıyor.
Milano Formulaya gitmeye karar verdiğinde ilk olarak ne yaptın?
Formula 1 yarışlarına küçüklükten beri gitmek istiyordum ve yarışa gitme kararımı verdiğimde ilk baktığım yer Formula 1’in kendi sitesi oldu. Orada hangi tribün nerede ve bilet fiyatı ne kadar görebiliyorsunuz. Ek bir araştırma olarak Youtube üzerinden tribünlerin isimlerini yazdım ve videoları izleyip oturmak istediğim tribüne karar verdim. Bilet satışı yapan farklı siteler var ancak ben kendi sitesini kullandım.
Monza da farklı tribünler var. Sence burada seçim yaparken nelere dikkat etmek lazım?
Tribünler arasından seçim yaparken bence en önemli olan şey pistin neresinden yarışı izlemek istediğiniz. Eğer ki yarışın başlangıcını görmek istiyorsanız start-finish düzlüğünden bilet almalısınız. Tabii ki oturduğunuz yere göre bilet fiyatları da farklılık gösteriyor. Ben fiyatları karşılaştırıp bir eleme yaptım ve sonra elimde kalan tribünlerden çekilen pist videolarına baktım ve bu bana çok yardımcı oldu. Ben Ascari Tribünü‘nde (Tribuna Ascari) oturuyordum ve çok memnun kaldım. Hem araçların viraja girişlerini hem de ünlü Parabolica virajı öncesinde tam gaz hızlanmalarını görmek çok keyifliydi.
Monza etkinliği 4 gün sürdü. Yarış öncesi neler yaptınız?
İlk gün(Perşembe) üç günlük bilet aldığımdan pit yoluna gittim ve hem takımları hem de bazı pilotları yakından görme şansım oldu. Piste gitmeden önce fotograf makinemi ve biletleri teslim alacağım kağıdı yanıma aldığımdan emin oldum. Ben yarışa çok kısa bir süre kala biletleri aldığımdan biletleri posta ile gönderemediler ve etkinlik alanından Pasaportumu göstererek biletlerimi teslim aldım ancak bilet ofisini bulana kadar bayağı yürümek zorunda kaldık. Ama bu şekilde pistin neredeyse her yerine gittim. Yarış öncesi pistin etrafında yiyecek ve içecek satan araçlar oluyor. Önce para ödeyip bir jeton alıyorsunuz ve sonra o jeton karşılığında istediğiniz yiyecek ve içecekleri jetonu teslim edip alabiliyorsunuz. Pistin ortalarına doğru çok büyük bir etkinlik alanı kurulmuştu ve bu alanın bir köşesi de takımlarla ile ilgili şeyler satın alabileceğiniz standlar kurulmuştu.
Timetable 2017
Thursday – 31 August 2017
16:00 – 18:00 PUBLIC PIT LANE WALK reserved to 3-days ticket holders (also 3-days general admission)
16:30 – 17:30 Drivers’ autograph session
18:00 – 19:00 Champions on the grid – go karting event
18:30 – 20:00 Milano Drivers’ Parade – Castello Sforzesco, Milan
Friday – 1 September 2017
10:00 – 11:30 FORMULA ONE – FIRST PRACTICE SESSION
11:55 – 12:40 FIA F2 – PRACTICE SESSION
14:00 – 15:30 FORMULA ONE – SECOND PRACTICE SESSION
16:20 – 16:50 FIA F2 – QUALIFYING SESSION
17:10 – 17:55 PORSCHE MOBIL 1 SUPERCUP – PRACTICE SESSION
18:15 – 19:00 GP3 SERIES PRACTICE SESSION
Saturday – 2 September 2017
09:45 – 10:15 GP3 SERIES – QUALIFYNG SESSION
11:00 – 12:00 FORMULA ONE – THIRD PRACTICE SESSION
12:25 – 12:55 PORSCHE MOBIL 1 SUPERCUP – QUALIFYNG SESSION
13:05 – 13:25 FIA F2 – F2 DRIVERS’ PARADE
14:00 – 15:00 FORMULA ONE – QUALIFYING SESSION
16:00 – 17:05 FIA F2 CHAMPIONSHIP – FIRST RACE
17:10 – 17:30 FORMULA ONE – FAN FORUM
17:50 – 18:35 GP3 SERIES – FIRST RACE
Sunday – 3 September 2017
09:00 – 9:35 GP3 SERIES – SECOND RACE
10:15 – 11:05 FIA F2 CHAMPIONSHIP – SECOND RACE
11:25 – 12:00 PORSCHE MOBIL 1 SUPERCUP – RACE
12:10 – 12:15 FORMULA ONE – HONDA 50TH ANNIVERSARY PARADE
12:25 – 12:55 FERRARI HISTORIC PARADE
12:30 DRIVERS’ TRACK PARADE
13:00 – 13:15 FORMULA ONE – STARTING GRID PRESENTATION
13:46 FORMULA ONE – NATIONAL ANTHEM
13:47 FRECCE TRICOLORI
14:00 – 16:00 FORMULA ONE GRAND PRIX
Biraz etkinlik alanından bahsedebilir misin?
Pistte bir kaç tane giriş çıkış var siz hangi kapıya yakın oturuyorsanız ordan girmeye çalışın çünkü pist gerçekten çok büyük. Etkinlik alanında simülatörler kurulmuştu ve burada gerçeğe yakın bir deneyim yaşayarak pistte sanal araç sürebilirsiniz. Yarıştan önce antrenman ve sıralama turları yapılıyor. Antrenman turları Cuma ve Cumartesi. Sıralama turları ise Cumartesi Antrenman turlarından sonra yapılıyor. Eğer ki üç günlük bilete sahipseniz Cuma günkü antrenman turlarını pistin herhangi bir yerindeki tribünlerden seyredebilirsiniz. Ben start-finish düzlüğünü görmek istediğim için Cuma günümü orda geçirdim. Ayrıca İtalya’daki yarışın bir diğer güzelliği de yarışın olduğu haftasonu diğer serilerin yarışları da bu haftasonuna denk geliyor. Diğer serilerin isimleri: Formula 2, GP3(Formula 3), Porsche Supercup. Bu serilerin antrenman turlarını, sıralama turlarını ve yarışlarını da Formula 1’i beklerken izleyebiliyorsunuz. Pist genelde boş kalmıyor ve sürekli bir hareketlilik oluyor.
Milano’da merkezde konakladın. Peki Milano Monza arası ulaşımı nasıl sağladın?
Milano ve Monza arası çok yakın. Yaklaşık 20 kilometre. Ve bu iki şehir arasında en ucuz şekilde tren ile gidip gelebilirsiniz. Biletleri tren istasyonunun içindeki büfelerden alıyorsunuz ve tek günlük ya da üç günlük biletler satın alabiliyorsunuz. Ancak belirtmekte fayda var yarış günü tren aşırı kalabalık oluyor. Bir diğer yöntem de taksi ile gitmek. Bu yöntem daha hızlı ve konforlu ancak trene göre daha pahalı. Tren ile gidecekseniz oradaki görevliler size çok yardımcı oluyorlar. Tren yolculuğu yaklaşık 50 dakika sürüyor. Taksi ya da araba ile ise 35 dakika. Ancak pazar günü Monza’ya doğru bir trafik yoğunluğu oluyor.
Sen aynı zamanda fotoğraf çekmeyi de seviyorsun. Monza’da da güzel fotoğraflar çektin. Hangi makine ve ekipmanları kullandın. Bu konuda tavsiye verebileceğin şeyler var mı?
Benim kullandığım makine Nikon D750. Kullandığım lens ise Nikon Nikkor 24-120 mm. Bu lens aralığı günlük hayatta çok kullanışlı ve pistte de çok güzel kareler yakalamayı başardım. Arabalar çok hızlı olduğu için makinanızı seri moda alıp arka arkaya fotoğraflar çekebilirsiniz. Ayrıca shutter speed i düşürürseniz arabanın sabit durduğu ancak lastiklerin hala döndüğü fotoğraflar elde edebilirsiniz. Yalnız shutter speed i düşürdüğünüzde makine daha çok ışık toplayacağından ışık ayarı yapmanızı tavsiye ederim.
Biraz da yarışa geçelim 🙂 Şimdiye kadar sadece televizyondan izlediğin o yarışta olmak nasıl bir duyguydu?
Çok değişik bir duyguydu. Televizyonda izlerken gerçek gibi gelmiyor ancak piste gidip pilotları ve arabaları gerçek hayatta gördüğümde vay be gerçekten yarışıyorlarmış demiştim :). Ve arabalar kesinlikle televizyonda gördüğümüzden çok daha hızlı, çok daha gürültülü (eski motorlar daha çok ses çıkarıyorlardı), çok daha büyük ve çok daha agresifler.
Senin favori takımın kimdi?
Favori takımım Scuderia Ferrari. Çünkü küçüklüğümde Ferrari’nin kırmızı rengine aşık olmuştum. Hala Ferrari takımının arabalarını gördüğümde heyecanlanıyorum.
Ayrıca geçmişteki ve şimdiki Ferrari pilotlarına da çok büyük bir sevgim var. Favori pilotum Kimi Räikkönen.
Sence kazanama sebepleri nedir? 🙁
Ferrari’nin İtalya yarışını kazanamama sebebi Mercedes takımı gibi çok güçlü ve efektif motorlar yapan bir takıma karşı yarışmaları. Monza pisti aerodinamikten öte motor gücüne bağlı bir pist olduğu için hangi takım daha güçlü bir motor yapmışsa ve ayarları tutturduysa o takım galip gelmekte. Ama önümüzdeki sene Ferrari’den bir atak bekliyorum. Monza’da Ferrari’nin galip gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Yarış bitimi bir ritüel varmış; piste inmek. Biraz da ondan bahsedebilir misin?
Normalde yarış bittikten sonra genelde taraftarlar piste inerler ve pistte yürürler. Ve yarış sonlarını izlerseniz ödüllerin verildiği podyumun altında takımda çalışanlar ve arkalarında taraftarlar olur. Ben podyumun ters tarafında oturduğum için podyumun oraya gidemedim ancak ısrarlarım sonucu piste indik ve arabaların lastiklerinden kopan birkaç parça topladım :).
Peki ilginç, unutamayacağın bir anın oldu mu?
Aslında iki tane unutamayacağım anım var. Birincisi Cuma günü pistin etkinlik alanları arasında gezerken Noel Baba kıyafetli üç insan gördüm ve daha yakından baktığımda arkalarında favori pilotum olan Kimi Räikkönen yazdığını gördüm ve onlar da bendeki Kimi şapkasını gördüler. Biraz muhabbet ettik ve onlar da Finlandiya’dan(Kimi Finlandiyalı) yarışı izlemeye gelmişlerdi. Türkiye’ye dönünce yarışı bu sefer televizyondan tekrar izledim ve onları televizyonda gördüm :).
Bir de yarıştan sonra pistte yürürken Sky Sports’un pist muhabiri Ted Kravitz’i gördüm ve hemen arkasında kameraya el salladım ve etrafımdaki diğer insanlarla Ferrari tezahuratı yapmaya başladık. Sonradan İtalya yarışı ile ilgili videoları izlerken kendimi gördüm ve bayağı güldüm. Kısacası 4 gün çok ama çok eğlendim ve motorsporları tutkunu olan herkese bir yarışa gitmelerini tavsiye ederim.
Eklemek isteğin bir şey var mı?
Bilet çeşitleri – Sadece Pazar veya Üç günü(Cuma-Cumartesi-Pazar) kapsayan biletler var. Üç günlük bilet alırsanız Perşembe günü de piste gidip normalde açık olmayan pit yolunda takımları yakından görebilirsiniz.
Herkese teşekkür ediyorum ?
Esas biz teşekkür ederiz ?
Aklınıza takılan farklı sorular varsa yazının altına yorum olarak bırakabilirsiniz ve ayrıca Barış’ın instagram hesabına buradan ulaşabilirsiniz.
Hazır Formula 1 izlemeye İtalya’ya kadar gitmişken Milano’yu da gezeyim derseniz aşağıdaki rehberlere de gözatabilirsiniz:
Milano Gezi Rehberi
Milano Yeme-İçme ve Alışveriş Rehberi
Milano Gezilecek Bölgeler
Ne zaman gidilir?
Bayramda gidilir mi gidilmez mi diye düşünürken kendimizi 2016 yazında Yunanistan yollarında bulduk. Aslında amacımız Kurban Bayramı’ndan kaçmak biraz Türkiye’den uzaklaşmaktı ama gördük ki bayram zamanı Yunanistan’da Türkiye’den daha çok Türk var ? Kalabalık olsun çok Türk olsun benim için sakıncası yok derseniz bayram için uygun bir destinasyon Yunanistan. Tabi bu bahsettiğim Yunanistan’ın Türkiye’ye yakın olan Thasos ve Halkidiki adaları için. Diğer yakın yerler de aynı durumdadır eminim ? Türk yoğunluğu haricinde biz çok keyif aldık Thassos ve Halkidiki’den.
Halkidiki Yunancasıyla Chalkidiki, daha çok Selaniklilerin (Thessaloniki) yazlıklarının olduğu ve yazın vakit geçirdikleri bir yer. Selanik İzmir’e benzetildiği gibi Halkidiki’de bu yönüyle Çeşme’ye benzetiliyor. Halkidiki 3 parmak adası olarak da geçiyor ve 3 yarımadadan oluşuyor:
Kassandra: daha turistik ve gece hayatı daha hareketli olan bölge. 3 parmaktan Selanik’e en yakın olanı.
Sithonia: Daha çok Selanik’lilerin yazlıklarının bulunduğu daha lokal olan orta parmak ? Yorumlara göre Kassandra’ya göre biraz daha yeşillik ve denizi daha güzel dedikleri için biz burada konaklamayı tercih ettik.
Athos: Kadınların hiçbir şekilde alınmadığı üzerinde bir manastır bulunan ilginç parmak 🙂 Erkekler de giriş yapmak için özel izin alıp girebiliyorlar. Ama adayı Orange Beach’den (Sithonia) uzaktan görebilirsiniz. Athos, “Tapınmaya adanmış kutsal dağ” demekmiş.
Aynoroz (Yunanca: Άγιον Όρος – Kutsal Dağ)Nüfusun çoğunluğu rahiplerden meydana gelir ve 2.250 kişi kadardır. 20 kadar manastır vardır. Devletin yönetim biçimi 20 manastırı temsil eden 20 kişi ve küçük bir meclis tarafından yönetilir ve Yunanistan’a bağlıdır. Halkın başlıca gelir kaynağı zeytin ve üzümcülük gibi Akdeniz ürünleri ve hayvancılıktır.Aynoroz nüfusunun tamamı erkektir. Aynoroz’da kadınların girmesi yasak olduğundan Aynoroz’da hiç kadın yoktur. Dünya ve Yunanistan’ın tek kadınsız bölgesidir.
wikipedia
Thassos’tan Halkidiki’ye nasıl gidilir?
Yani aslında basit olmalı değil mi? Ama değil. Sevgili Yunanlılar 2 ada arasına bir feribot koymayı ne yazık ki akıl edememişler 🙁 Thasos’tan Halkidiki’ye ulaşmak için önce tekrar Kavala’ya feribotla geçiyorsunuz ondan sonra da ya araba kiralayıp direk Halkidiye geçiyorsunuz ya da otobüsle Selanik’e gidip oradan araba kiralayıp Halkidiki’ye geçiyorsunuz. Biz tabiki Kavala’ya geçtikten sonra araba kiralamayı denedik ama çoğu firmada (bayram ve Türk yoğunluğundan dolayı) araç kalmamıştı. Yoğun dönemlerde geliyorsanız aracınızı önceden kiralayın mutlaka. Mecburen Kavala’dan Selanik’e otobüsle geçtik. Yaklaşık 2 saatlik bir yolcuğun ardından Selanik’e ulaştık. Aracımızı kiraladık ve Jalkidiki’ye yol aldık. Aracımızı Poseidon Car Rentals‘den 3 gün için 160,00 EUR’ya kiraladık.
Yaklaşık 1 saat kadar sonra otelimizin olduğu orta parmağa Sithona’ya vardık. Yani tam olarak şöyle Thasos -> Kavala -> Selanik -> Halkidiki. Bu kadar zor olmamalıydı! Thasostan sabah erken saatlerde çıkmamıza rağmen Halkidiki’de olmamız akşamı buldu. Gitti 1 gün?
Nerede konakladık?
Biz Neos Marmaras’da (Yeni Marmara) kalmayı tercih ettik. Burası Sithonia’nın en hareketli tercih edilen bölgelerinden biri. Adı Marmara’dan buraya göçen Rumlardan dolayı Yeni Marmara. Adanın tüm çevresi güzel plajlarla çevrili olduğu için uygun bir konum denebilir çünkü adanın neresinde kalırsanız kalın mutlaka diğer tarafta güzel bir plaj olacak ?
Otelimiz Home Sweet Home lüks beklentisi içine girmezseniz sizi üzmeyecek bir pansiyon. Ufak sevimli bir bahçesi de var. 3 gün için 105 EUR ödedik (kahvaltı ya da yemek dahil değil)
Halkidiki’de genel bir sinek sorunu var. Hatta odalarda sinek savar makineler ve tabletler var ama beni yine de soktular tabi. Ben nereye gitsem (İtalya, Karadağ, Yunanistan) farketmez mutlaka bi sinek böcek sokar ve muhtemelen vücudumun o böceğe bağışıklığı olmadığı için deli gibi şişer. Halkidiki’de de durum değişmedi. 4 kişi arasında yine benim bacaklarımda eşşek kadar şiş ısırıklar vardı. Evdeki yabancı ilaç koleksiyonumuza (her yurtdışına çıkınca hastalanıp eczanelere uğradığım için) bir de Yunan böcek sokması ilacı ekledik. Eğer sizde de varsa bu sıkıntı yanınıza ufak bir krem atmanızda fayda var.
Halkidiki’de ulaşım
Thasos’ta olduğu gibi Halkidiki’de de toplu taşıma yok. Çare: rent a car ? Biz aracımızı Selanik’ten kiraladığımız için burada bir kiralama şirketi öneremiyorum.
Halkidiki’de Kahvaltı
Eğer daha biz Türkler’in ağız tadına uygun tosttur yumurtadır bir kahvaltı isterseniz Eladia DeliFood’u kesinlikle öneririz. Eladia DeliFood, Neos Marmaras merkezde organik ve taze ürünler satan bir dükkan aynı zamanda. Sabah saat 9 civarı açılıyor. Bizden sonra tavsiye ettiğimiz insanlar da çok memnun kalmıştı buradan.
Halkidiki hava durumu
Thasosta üşüyen kemiklerimiz buraya gelince bir güzel ısındı. Eylül Halkidiki için çok ideal bir ay gibi..
Halkidiki Plajları ve yeme içme
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Biz buraya 3 gün ayırdığımız ve bir günümüz zaten yolda gittiği için listemizdeki bazı plajlara uğrayamadık. Ama yolda giderken tepeden gördüğümüz her plaj mı güzel olur her sahil mi harika olur. Deniz aşıkları Thassos mu Halkidiki mi diye sorarsa kesinlikle Halkidiki deriz. Thassos da güzeldi ama Halkidikiki bi tık daha iyi.
İlk gün zaten çok geç geldiğimiz için kendimizi listemizdeki en yakın plaja attık hemen: Koviou Beach. Sahili kalın kum gibi denizi de oldukça güzeldi. Akşam üzeri gittiğimiz içinde sakindi ama bizim yol yorgunluğumuza çok iyi gelmişti o huzur.
Akşam marina içindeki “Fish Tavern Ta Kymata”nın güzel olduğunu okuyup burada yedik. Deniz kenarında mavi beyaz dekorasyonuyla güzel yemekleri ile kendinizi tam olarak Yunan adalarında hissedebilirsiniz. Kumsala da masalar atıyorlar. Biz çok beğendik. Dalgalar anlamına gelen Ta Kymata 3 nesildir süren bir aile işletmesiymiş ve 2006 yılından bu yana Yunan “Gurme” gastronomi ödülü alıyorlarmış. Deniz mahsülü olan olmayan mezeler uzolar: 2 kişi 52,39 USD ödedik.
2. gün o çok methini duyduğumuz Portakali (Orange) Beach’e yol alıyoruz. Portakali Beach Halkidiki’yi araştırdığınızda hemen hemen herkesin en beğendiği plaj. Gidince hiç de haksız olmadıklarını anlıyorsunuz. Biz ki öyle deniz manyağı tiplerden gerçekten değiliz ama buradaki suyu görünce çantamızı atıp hemen denize cupladık. Burayı da Thasos’taki Marble Beach gibi dip dibe 2 plaj olarak düşünebilirsiniz. Birinde tesis, şezlong şemsiye dımtıs müzik diğeri ise örtünü ser yayıl tarzında. Biz açıkçası daha doğa ile iç içe olmayı huzuru sevdiğimiz için sakin olan tesissiz plajı tercih ettik. Sakin dediğime bakmayın 2 plaj da çok kalabalık sadece birinde ekstra bangır bangır müzik yok. Zaten diğer plaj da o kadar yakın ki bişeyler yemek içmek isterseniz 5 dakika bile yürümeden diğer plaja ulaşabiliyorsunuz. Tek sıkıntı kumluk alanı çok çok az. Zaten herkes kayalıklar üzerine tünüyor. Biz de bir ağaç gölgesi bulup kaya üzerinde oturmuştuk. Zaten vaktinizin çoğu denizde geçeceği için bence pek sıkıntı değil. Ama arada gölgeye kaçmak isterim derseniz erken gidip gölge kapmakta yarar var. Denizi de ince çakıllı gibi. Ki ben çakıl hiç sevmem kum severim ama rahatsız edici bir çakıllık değil. Zaten deniz o kadar güzel ki insanın gözü bişey görmüyor. Ben deniz ayakkabıları ile girmiştim bu arada ama ayakkabısız da giren çok vardı. Hassasiyet durumunuza göre değişebilir.
Bu arada biz Portakali Beach’deyken yanımıza İstanbul’dan arkadaşlarımız geldi. Artık yollarda bayram yoğunluğu kalmadığı için Silivri’den 7 saatte yanımıza ulaştılar. Otobandan geçip 2 kere ücret ödemişler ve köylerin içinden hop Halkidiki’ye ulaşmışlar.
A post shared by Çiğdem Zorgörmez Eryanık (@cigdemmze) on
Bir günde tek plajla yetinmek tabi ki olmaz Halkidiki’deyiz neticede. Portakali’de biraz takıldıktan sonra yine geleceğiz bekle bizi diyerek ayrılıyoruz. Hedef: Vourvourou Beach. Evet benim gibi kum severleri görelim. Heh işte burası sizin en beğeneceğiniz plaj. Yumuşacık bir kumu berrak ve sakin bir denizi var. Denizin içi de aynı şekilde yumuş yumuş kumlu. Özellikle çocuklu aileler buraya bayılacak! Yalnız, tesis ve şezlong-şemsiye olmadığını unutmayın.
Vourvourou Beach’in hemen yanında bir plaj daha var. Kumu denizi buradan farklı.. Sessiz sakin bir yer biraz da orada takılmıştık. Çok güzeldi.
Bugün akşam yemeğimiz: Okyalos Seafood Restaurant‘ta. Yine deniz kenarında ama denize biraz tepeden bakan güzel bir yer. Mezeler lezzetli.
Şöyle söyliyim; bu masaya sığmadık taştık arkamızdaki duvar çıkıntısına filan koyduk artık mezeleri ama yine iki kişi 50 EUR civarı bir ödeme yaptık.
3. gün macera aramak istemedik ve yine aşık olduğumuz Portakali’de tüm günü geçirdik. Çok beğendik demiştik ?
Dönüşte yakınlarımızda olan Armenistis Camping’e uğradık. Çok güzel bir kamp alanı olduğunu duyduğumuz için bir göz atmak istedik. Gerçekten anlatıldığı kadar var. Yolunuzun üzeri ise siz de bir uğrayıp bir kamp alanı ne kadar güzel düzenli ve lüks olabilir görebilirsiniz.
Türkçe sitelerine buradan ulaşabilirsiniz: http://www.armenistis.com.gr/index.php?lang=tr
Bu akşam çok salaş bir yerde yedik çok sakin sessiz: Petros Fish Taverna Sahil kenarında salaş sakin sessiz bir yerdi. Bizim haricimizde 1-2 masa daha vardı sadece o kadar sakindi yani.. Mezeler de yine gayet lezzetliydi. Biraz kalabalıktan uzaklaşayım kafamı dinliyim derseniz burası size göre.
Açıkçası Neos Marmaras geceleri pek hareketli değil. Bizim için bir ihtiyaç da değil 🙂 Genelde merkezi şöyle bir turlayıp erken yatıp erken kalkıp plajlara erken geçiş yapmak işimize geldi. Ama son gece önünden geçerken MQAOS’u gördük ve bi kafamızı uzatalım dedik 🙂 Pek Greek bi yer değil (Mykonos merdivenleri hariç ☺) ama keyifliydi.. Daha cok popüler İngilizce şarkılar çalan tatlı bir clup/bar gibi bişey.. İngilizcesi sanırım Molos ama tabelada MQAOS yazıyor. Zaman zaman dj performansları da oluyormuş. Web sitelerini bulamadım ama facebook sayfalarından takip edebilirsiniz: https://www.facebook.com/MolosGR/
4. gün artık dönüş yoluna geçtik ve Selanik’e geçmeden önce Kassandra’ya da bir uğramak istedik zaten yolumuzun üzeriydi. Burada Afytos’u çok beğendik. Taş evlerin olduğu şirin bir köy. Açıkçası Thasos Limenas’tan da Halkidiki Neos Marmaras’tan da sevimli bir yer. Denizini tabi deneyimleyemedik ama tepeden baktığımızda aynı Sithonia gibi harika görünüyordu. Sahilinde güzel kafe restorantlar var ve tepede kaldığı için harika bir manzarası var. Eğer Halkidiki’de Kassandra bölgesinde kalmak isterseniz Afytos güzel bir seçim olur gibi duruyor.
Bonus: biz Kassandrayı gezerken arkadaşlarımız günü yine Halkidiki’de değerlendirmek istedi ama vakit darlığından yakın olsun diye Porto Carras Grand Resort’un plajına gittiler. Burası bir otelin plajı ama ücret ödeyip girebiliyorsunuz. Onlar buranın plajını da listede başlara koyacak kadar çok beğenmişlerdi.
Selanik
Kassandra’dan sonra hemen Selanik’e geçtik. Vakit kaybetmeden Atatürk’ün evine uğradık. Selanik’e kadar gelip buraya uğramamak düşünülemezdi zaten. Giriş ücreti yok her gün saat 10:00 – 17:00 arası açık. 3 katlı, Atatürk’ün eşyalarının, kendisinin ve Zübeyde Hanım’ın balmumu heykellerinin olduğu küçük bir müze.
Türk konsolosluğunun yanında açık adresi: Aya Dimitriya Mahallesi Apostolu Pavlu Caddesi No:75 Selanik
Otobüs saatimize kadar biraz Selanik’i dolandık çok vaktimiz olmadığı için sindire sindire gezemedik ama hep bahsedilen İzmir havasını gerçekten hissettik.
Otobüse binmeden hemen önce biraz acıkmıştık ve inanılmaz ama kendime bir vegan cafe buldum: rOOTS Vegan & Vegetarian
Burda güzel bir vegan burgeri hüpletip İstanbul yoluna koyulduk.
Adres: Mpalanou 4, Thessaloniki 546 23
Hoşçakal Yunanistan mutlaka bir daha görüşeceğiz!
[Önce Thassos ve Halkidiki’ye Ne Zaman / Nasıl Gidilir?‘i okumak isteyebilirsiniz.]
Thassos, Türkçe ismiyle Taşöz aslında İstanbul’a yaklaşık 8 saat uzaklıkta bir Yunan adası fakat bu süre çok değişkenlik gösterebiliyor. Yukardaki linkteki tecrübelerimizi okuduysanız ne demek istediğimi biliyorsunuz.
Thassos’ta üç ana merkezi var: Limenas, Limeneria ve Potos.
Konaklama
Biz Limenas’ta konaklamayı tercih ettik.
Kaldığımız otel: Hotel Athanasia. Otelin konumu ve temizliği güzel zaten Booking’den bakarsanız puanı: 8,7 ve yorumlar olumlu. Biz de otele gelince otel sahibi Babis’in güler yüzü ve ilgisi ile karşılaştık fakat odamıza yerleşince odanın Booking’deki oda fotoğraflarından farklı olduğunu gördük. Bunu anlattığımızda Booking’e girip hemen kontrol etti ve oda fotoğraflarının yanlış olduğunu görüp ertesi gün bizi boşalan daha iyi bir odaya aldı. Fakat aksilikler bizi orada da bırakmadı; duş almak istediğimizde duşu açınca tuvaletin giderinden sular fışkırmaya başladı ? Babis bir şeyler denedi ama olmadı ve akşam saati olduğu için bir tamirci de bulamadı. Sabah erken saatte bir tamirci yollayıp düzelttirdi. Yani kısacası biz biraz sıkıntı yaşadık ama sorunlara ilgili yaklaşımı nedeniyle kötü şans diyip geçtik ve biz de çok puan kırmadık ? Buraya 3 gece için 135 Euro ödedik (sadece oda, kahvaltı ya da yemek dahil değildi)
Fotoğraflar booking.com’dan ama bizim odamız da buna oldukça benziyordu.
Thassos’ta ulaşım ve araba kiralama
Öncelikle ada içinde gelişmiş bir toplu taşıma ağı yok. Hatta kaldığımız 3 gün boyunca hiç otobüs minibüs görmedik diyebilirim. Araba ya da motor kiralamak tek seçenek gibi. Yalnız birçok firma uluslarası ehliyet istiyor gitmeden ehliyetleri yeni çipli ehliyetlerle değiştirmeniz çok iyi olur. Biz eski ehliyetlerle araç kiralayan yer bulduk ama bir de onu arayıp uğraşmaya hiç gerek yok. Marble Beach’e gideceğiniz gün cip kiralamanız gerekiyor çünkü kiralama şirketleri oraya normal araçlarını göndermiyorlar. Diğer günler içinse normal bir araç ya da motor kiralayabilirsiniz.
Biz sahilde bulunan Potos Car Rental‘den yaptık kiralamamızı. (Eski çipli olmayan ehliyetlerle de kiralama yapabiliyorsunuz buradan) Memnun da kaldık. İşletmesini adaya yerleşmiş olan İngiliz asıllı Lisa yapıyor. Planlarımız arasında Marble Beach de olduğu için aracımızı cip olarak kiraladık. Günlük olarak 60 Euro civarı bir ödeme yaptık. Biraz kötü eski bir cipti ama adadaki nerdeyse tüm cipler kiralandığı için ve bizde uluslarası ehliyet olmadığı için çok dert etmedik. Hatta fiyatı uygun olduğu için diğer günler de aynı araç ile devam ettik. Normal araçlar da 50 Euro civarındaydı.
Thassos Plajları Haritası
Evet şimdi gelelim zevkli kısımlara… İlk gün yol yorgunluğu ve geç saatte Limenas’a varışımız nedeniyle kendimizi en yakın plajlardan biri olan merkezden 3 km uzaktaki La Scala Beach’e attık. Bu plaj beyaz tüllerin uçuştuğu biraz lüks bir plaj. İçerdeki mavi beyaz dekorasyon da oldukça şirin. Lüks diyince girişi ücretli zannetmeyin ama tüllü kabanalarda takılmak isterseniz 50 euro’luk yiyip içmeniz, şezlonlar içinse bir içki içmeniz gerekli. Kumu ince çakıl kalın kum gibi denizi çok harika olmasa da fena değil. Ama biraz lüks takılayım dinleyim derseniz ideal bir yer. Bazı akşamlar burada şezlonlar kaldırılıp konser ve etkinlikler oluyormuş eğer denk gelirseniz çok zevkli olabilir.
Akşam yemek için Limenas merkeze indik. Dolanırken Alexandra’s Restaurant’tan gelen güzel Yunan müziklerini duyunca ayaklarımız direk buraya gitti. İyi ki de gitmiş. Şansımıza Cumartesi günleri canlı müzik varmış. Güzel Yunan müzikleri eşliğinde başlayan gecemiz restaurant sahibinin masadaki müşterilerle kavga tiyatrosu ve tabak kırması eşliğinde tam bir tavernaya döndü. Müzikler halaylar derken çok güzel bir greek akşam geçirdik. Yemekler de gayet lezzetliydi. Ben kabak, patlıcan vb etsiz mezelerden arkadaşlar ise deniz mahsulleri yedi, herkes halinden memnun ?
A post shared by Çiğdem Zorgörmez Eryanık (@cigdemmze) on
Ertesi gün Thassos’un ilk sabahına uyandık kahvaltıyı nerede yapalım diye kara kara düşünürken (çünkü pek bizlik bir kahvaltı anlayışları yok) girdiğimiz marketteki bir adamın önerisi ile Spiros Cafe Bar‘a gittik. Pek fena değildi; omlet, yumurta tost vb pek çok seçenek mevcut.
Sonra Marble Beach’e doğru yola koyulduk. Tabiki aracımızı cip olarak kiraladık ki Marble Beach’ın yoluna girdiğimizde firmaların normal araçları göndermemesini son derece anladık. Thasos’a aracınızla gelseniz bile Marble Beach’e gideceğiniz gün bir cip kiralamanızda fayda var. Çünkü yol çok engebeli. Yolda mermerlere sürtünüp mahvolmuş bir araç görünce bizim bile içimiz cız etti. Marble Beach adından anlaşılacağı gibi yakınlarında bir mermer ocağı olan ve zamanla mermer tozlarının kaplamasıyla bembeyaz kumlardan daha doğrusu ufak mermer parçalarından oluşan bir sahil. (Denize girince elinize sudan minicik mermer tozları geliyor) Ve denizde beyaz mermer tozları nedeniyle harika bir turkuaz mavi renge sahip. Biz Marble Beach’e ilk yanaştığımızda arabanın içinde çığlıklar attık ?
Şimdi şunu belirtmekte de fayda var yanyana 2 tane Marble Beach var gibi düşünebilirsiniz biri içinde pek tesis olmayan Saliara Marble Beach, diğeri şezlong, şemsiye ve tesis barındıran diğerine nazaran biraz daha geniş bir plaj. Bu plajın adı da: Porto Vathy Marble Beach
Biz ilk gün Saliara Beach’e uğradık denize girip fotoğraf çektik bol bol. Bu plajın Thasos’un en meşhur plajı olduğunu ve her daim kalabalık olacağını unutmayın. Kalabalığı boş verip Marble’ın tadını çıkarın.
Biz gittiğimizde (10 Eylül) havanın pek de iyi olmadığından Thassos ve Halkidiki’ye Ne Zaman / Nasıl Gidilir? yazımda bahsetmiştim. Fotoğraflarda da o koyu bulutları görebilirsiniz ? Bir de güneş olsaydı o denizin rengi daha ne kadar güzel olabilecekti acabaaa?
Marble Beach’den çıkıp fabrikanın yanından devam edince 1-2 km ilerde saklı bir güzellik var. Tabela yok, tesis yok. Çok huzurlu ve güzel denize sahip saklı bir cennet. Muhtemelen sadece yerel insanların gittiği/bildiği etkileyici güzellikte bir yer. Hani bir klişe vardır ya “yeşille mavinin buluştuğu” diye. İşte burası gerçekten orası. Bize de bir Yunanlı tarif etti. Biz vakitsizlikten şöyle bir bakıp kaçtık ama siz lütfen bizim için de buraya vakit ayırın ? ?
Marble’dan çıkıp yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra adanın oğlak çevirmeleriyle ünlü Panagia Köyü’ne geçtik. Köyün merkezinde yanyana restaurantlar var. Boş bulduğumuz bir tanesine oturduk. Erkekler koca tabak oğlak çevirme, karışık sakatat ve şarap aldılar biz salata, taze fasulye, keçi peyniri kızartması, caciki yedik ve tıka basa doyup sadece 50 euro hesap ödeyip şaşkınlıkla kalktık. Biraz köyü dolandık. Şirin bir yer. Köy, Cumalıkazık veya Safranbolu’ya benzetiliyor. (2’sine de gitmediğim için kıyaslayamıyorum.) Panagia’ya benzer olarak Theogolos Köyü de öneriliyor (o da oğlak çevirmesiyle ünlü) ama biz gitme fırsatı bulamadık.
Panagia’dan çıkınca istikamet Giola. Giola, denizin kayayı oyarak oluşturduğu bir doğal havuz. Dünyanın en güzel doğal yüzme havuzlarından olduğu söyleniyor. Aliki Beach’ı 10-15 dakika kadar geçince. Ama geldiğinizi anlamak biraz zor çünkü bir tabela yok ? çok aracın park ettiği bir yer görürseniz muhtemelen gelmişsiniz demektir☺ Aşağı kadar araçla inilemiyor. Bir süre de yürümek gerekiyor (10 dk kadar) Çok zorlu bir yol değil ama acık zor. (Yukarda bir taverna da mevcut.) Gündüz gelmek oyuğun içini görmek için daha ideal fakat akşam üzeri daha sakin olup foto çekmek ve girmek daha kolay. Fazla derin değil, atlanabilen yerler var fakat yine de dikkatli olmakta yarar var.
Artık akşam olmak üzere otelimize dönüp hızlıca hazırlanıp merkeze indik yine. Bu akşam yemeğimizi bir gece önce yer ayırttığımız Thassos’un en meşhur restaurantlarından biri olan Simi’de yedik ama hiçbir artısını görmedik açıkçası ne lezzet olarak ne de başka bişey. Kötü değil tabi ama neden bu kadar meşhur olduğunu da biz anlayamadık. Ama tabakları çok güzeldi ?
3. gün ilk durağımız; Aliki Beach. Bu da notunu aldığım plajlardan biri. Kum plajı ve güzel bir denizi var. Yukarda tesisler ve sahilde şezlong ve şemsiyeler bulunuyor. Biraz sıkışık ve kalabalık geldi bize. (Aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz insanlar baya dipdibe) O yüzden çok sevmedik. Burada biraz takılıp, denize girip bişeyler atıştırıp kalktık. Ve bu sahilin hemen arkasında (yürüyerek 1 dakikalık bir mesafede) bir plaj daha keşfettik. Hemen yanı başı insan seliyken burada 1-2 kişi vardı. Aliki kadar çok tesis yoktu ama deniz aynı deniz kum aynı kum. Sakinlik isteyenler burayı tercih etmeli.
2. durağımız Psili Ammos Beach ?? Buradaki Psili Ammos restorant güzel ve kaliteli duruyordu biz birşey yemedik ama tavsiyeler arasındaydı. Deniz: kum + taş karışık. Biz kayalıkların üzerinde takılıp denize girip biraz vakit geçirdik. Denizini çok beğenmiştik.
Artık son günde olduğumuz için doyamadığımız Marble Beach’e tekrar uğradık ama bu sefer Porto Vathy Marble Beach‘e..
(Bi ara Paradise Beach’e de uğramıştık 2. ya da 3. gün. Geniş kumsalı olan bir plaj ama biz gittiğimizde çok dalgalı olduğu için pek sevmedik. O kadar ki tek bir fotoğraf bile çekmemişim:)
3. günün akşamı yemeği tercihimiz yine internet tavsiyeleri üzerine Tavernaki. Benim buraya gelme amacım açıkçası Talagani (keçi peyniri kızartaması) yemek. Çünkü çok severim ve burada çok iyi olduğunu okumuştum. Ayrıca 2 gündür deniz mahsülleri için arkadaşlarıma uydum şimdi sıra onlarda ? ama sofradan benimle birlikte herkes gayet memnun kalktı. Herşey çok lezzetliydi. 3 günlük Thasos’un en beğendiğimiz akşam yemeği oldu. Bu arada sebzeler bahçelerinden ve organikmiş. (Not: eğer talagani yer ve benim gibi çok beğenirseniz; keçi peynirini yakınlardaki “Star” marketten alabiliyormuşsunuz. Çünkü her keçi peyniri böyle güzel kızarmıyor ve hatta kızartmaya uygun olmuyor eriyip gidiyor. Bizim daha çok yolumuz olduğu için biz alamadık) Buraya 2 kişi 81 Euro ödedik. Bakınca en yüksek ücreti buraya ödemişiz ama değmişti ?
Biz toplamda 3 günümüz olduğu ve birini de zaten yolda yediğimiz için ancak bu kadar gezebildik. Notunu aldığım ama gidemediğimiz yerleri de aşağıya listeliyorum. Tabi bunlar benim tecrübelerim değil sadece notlarım..
Plajlar:
*Makryammos Beach (Bir otelin sahili – girişi ücretli)
*Golden Beach
*Notos Beach
*Glyfoneri Beach (Bir otelin plajı beyaz kum ve güzel bir denizi varmış)
*Pachis Beach (adanın kuzeyinde ağaçlıklı bir kumsal)
*Tripiti plajı
*Pefkari plajı
Yemek:
*Mouses Taverna (Limenas sahilde. Yemekleri lezzetliymiş ve rezervasyon gerekliymiş) Buranın önünden geçerken dekorasyonunu beğenmiştik biz de..
*Pachis Restorant (Pachis Bölgesindeymiş güzel bir bahçesi varmış ve yemekleri lezzetliymiş)
*Taverna Augustos (Canlı müzikli tabak kırmalı bir taverna Thelogos Köyü’nün içinde)
*Psili Amos Restoran (burası Psili Ammos plajının içinde. Öğle yemekleri haricinde akşamları da oturulabiliceği söyleniyor, yemekleri çok lezzetliymiş.)
Bonus: Vejetaryenler Thassos’ta ne yiyebilir?
Thassos’ta vejetaryenlerin hiç zorlanmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Patlıcan, kabak kızartması, caciki (Yunanlıların cacığa verdiği isim), talagani (keçi peyniri kızartması) salata ve daha pek çok mezeyle doyabilirler. Ben hiç bir sofradan aç ya da mutsuz kalkmadım.
Mavi Bavul’un Thassos Favorileri ?
Plaj: Saliara Marble Beach
Greek bir Yunan akşamı için: Alexandra’s Restaurant
Lezzetli Yunan mezeleri için: Tavernaki